MİLLİ ŞEHİTLER
MİLLİ ŞEHİTLER
Cumhuriyet kurulmamışken bile değerbilirliğini böylelikle
koymuş ortaya. 24 Nisan’ın 100. yıldönümünde soykırım tartışmaları hız kazanmış
durumda. Kantarın topuzunu kaçıran kimilerine bakılırsa soyunu kuruttuğumuz
Ermeni sayısı 2.5 milyon! Orhan Pamuk’a bile rahmet okutur değil mi? Bu olayı
köklerinden kopartıp farklı boyutlarda irdelemek önünde, sonunda hatalı bir
sonuca varılması anlamına gelecektir. Bir yanda sıcak denizlere inme derdindeki
Rusya İmparatorluğu diğer yanda da ticaret yollarına egemen olmaya çalışan
Britanya İmparatorluğu’nun Ermeni daha doğrusu Doğu Sorunu konusundaki rolleri
unutulursa ağlaşma, bağrışma ve suçlama kıskacına düşülmesi kaçınılmaz olur.
Hasta Adam Osmanlı’nın yıkılması kararı alınıp da, topraklarının paylaşılması
sürecinde Balkan Bozgunu’ndan esinlenip toprak edinme derdine düşen Ermeniler
imparatorluğun doğudaki zayıf halkasıydı. Emperyalizm zayıf halkayı saptamada
da, yaratmada da olağanüstü hünerlidir. Her zaman, her yerde, her türlü
etkinlik emperyalin kendi eliyle yürütülmez! İşbirlikçiye, güncel deyişiyle taşerona
da gereksinim vardır! Ermeniler bu gereksinimi karşılamak için bire bir görüntü
çizmiştir. İki devlet savaşırken taraflardan birisinin içindeki bir topluluk
kendi ülkesine yönelik ihanet içinde olursa ne olur? Ermenilerin başına gelen
tam da bu durum kaynaklıdır. Ruslarla birleşip Osmanlı’yı vurma eğilimi Osmanlı
topraklarındaki Ermenilerin yerlerinin değiştirilerek başka bir yere
yerleştirilmelerini zorunlu kılar. Her ne kadar Osmanlı gerekli önlemleri alıp,
bu işi bir düzen içinde yapmaya niyetlense de zamana özgü koşullar karşılıklı
kırıma engel olamaz. Bu gibi olayların hesabının sorulması bahanesiyle işgal İstanbul’unda
işgalcilerin güdümünde sözde mahkemeler kurulmuş ve günah keçisi olarak
belirlenenler yargılama kisvesi ardında darağacına gönderilmiştir. Çok daha
ilginç olan darağacına gönderilenlerin daha önce yargılanıp aklanmış
olmalarıdır. Hukukun bir kişi aynı gerekçeyle iki kez yargılanamaz temel
ilkesine aykırıdır yap›lan ikinci yargılama. Buradan da bellidir ki; birileri
bu sonucu önceden belirlemiş ve sonuca uygun kılıf oluşturulmuştur. Tam da bu
noktada, düzmece mahkemeler, duyuma dayanan yalan tanıklıklar ve aceleyle alınan
idam kararları bugünlerde yaşadığımız benzer mahkeme facialarını anımsatmış
olmalıdır. Gizli / yalancı tanıklar, mahkeme sırasında uyuklayan savcılar /
yargıçlar, gerçeklere dayanmayan acımasız kararlar ve bütün bunların sonunda
onurlu konumlarından edilen askerler, vatanseverler. Ders alınmayınca, 100 yıl
önce yapılanlar unutulunca bugün yaşananlara şaşırmak olası mı ? Üç günah keçisi
Ermeni Tehciri sürecinin kurbanları olacaktır. Üçünün ortak özelliği
vatansever, başı dik, onurlu ve namuslu insanlar olmalarıdır. Aralarında en tanınmış
olanı Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey! Bir şafak vakti ansızın idam edilen Kemal
Bey’in yaşadıkları trajediden de ötedir! İdamdan hemen sonra oğlunu ziyaret
için oradan geçmekte olan babasının oğlunu
darağacında sallanırken görmesini kafanızda canlandırabilir misiniz? Kemal Bey,
buna karşın vatan sağolsun diyebilecek, evlatlarını millete emanet ederek veda
etme soyluluğunu gösterecek denli onurlu bir insandır! Kemal Bey’in darağacındaki
son sözleri! “Sevgili vatandaşlarım. Ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri
yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Ecnebi devletlere
yaranmak için beni asıyorlar. Eğer buna adalet diyorlarsa kahrolsun böyle
adalet. Benim sevgili kardeşlerim. Çocuklarımı asil Türk milletine emanet
ediyorum. Bu kahraman millet elbette onlara bakacaktır. Allah vatan ve
milletimize zeval vermesin. Amin!… Borcum var, servetim yok! Üç çocuğumu millet
uğruna yetim bırakıyorum. Yaşasın millet!” Kemal Bey’in cenazesini Tıbbiyeliler
öncülüğünde vatanseverler kaldırır. Uğurlanışı büyük bir başkaldırı eylemine
sahne olur! Gidişi bile umut tohumlarının ekilmesine vesile olmuştur. Mezar
taşına yazılacağı da vasiyet etmeyi unutmamıştır! “Millet ve memleket uğruna
şehit olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey! Ruhuna El Fatiha!” Kemal Bey kadar tanınmayan
diğer iki kahramanımızdan ilki Bayburt Kaymakamı Nusret Bey’dir. O zamanın özel
yetkili Nemrut Mustafa Paşa divanı İngiliz güdümlü bir sözde hukuk kurumu
olarak onu da 10 Nisan 1919’da aldı aramızdan. Nusret Bey’in Eşine mektubu!
“Hayriye, Vazifei resmiyemi şimdiye kadar sadıkane ve müstakimane bir suretle
ifa eylediğim gibi şu Ermeni işinde de vazifei insaniyetimi elimden geldiği
kadar bihakkın ifa ettim. Binaenalyh bana isnat edilen bütün cürümlerin
hepsinden uzaktayım. Fakat ihtiras ve garaz işte beni mahkûm eyledi. Beni
mahvettiler. Aciz kalan ailem, biçare üç çocuk ve senide mahvettiler. Allah
intikamımı alsın! Masumiyetim bilahare anlaşılacaktır. Fakat heyhat… Mustafa Paşa
garazkâr, Cemal Paşa ha keza! İşte iki şahıs ki, bir ailenin mahvına sebep
oldular. İsnat olunan suçların hiç birinin faili değilim. Şehadet eden zevat
içinde yalnızca fırka kumandan vekili doğru söyledi, öbürleri hayır! Çocuklarım
sana emanet! Terbiyelerine itina et! Fakir ve açsınız! Allah muininiz olsun!
Elveda! Nusret!”
Diyarbakır Valisi Dr Reflit Bey başına gelecekleri sezdiği
için çadır mahkemesinde figüran olmamak için kaçak yaşar bir süre.
Yakalanacağını anladığı anda vasiyetini bırakarak, kafasına dayadığı tabancanın
tetiğini çekmekte bir an bile ikileme düşmeyen bir başka dev adam olarak aldı
tarihteki yerini. Dr. Reşit Bey’in canına kıymadan önce ailesine yazdığı
mektup! “Pek sevgili refikam ve çocuklarım, Firarımdan dolayı polis müdürü ve
muhafız paşa olanca güçleriyle beni arıyorlar. Ermeni tazıları da bunlara iltihak
etmişmiş. Gayretsiz ve hissiz bazı dostlarımın ihmali planlarımı sekteye uğrattı.
Utanmadan teslim olmaklı¤ımı istiyorlar. Neticeyi karanlık görüyorum. Yakalanıp
hükümetin oyuncağı ve düşmanlarımın eğlencesi olmamak için son dakikada intihar
etmek fikrindeyim. Rövolverim bir dakika yanımdan ayrılmıyor ve hazırdır. Hayatımın
bence hiç bir kıymeti kalmadı. Bir müsait vakitte milletime son vazifemi yapar
ve hayatımın bakiyesini size hasr ve tahsis ederdim ümidiyle yaşamak isterdim.
Ne çare, her istenilen olmadı. Sizi milletim için ihmal ettim. İstikbalinizi
düşünemedim. Herkes beni Ermeni malıyla zenginleşmiş biliyor. Halbuki sizi
temini maifletten aciz bırakıyorum. Bu da talihin bir cilvesi…”
Üç kahramanımızın da ortak özelliği vatansever olmalarıydı!
Bir başka ortak noktaları bu soylu duruşlarının işgalcileri korkutmuş
olmasıydı. Onlar var oldukça Osmanlı’yı paylaşamayacaklarını düşünenler için
son derece doğru hedeflerdi. Milli şehitlerin yürek parçalayan öyküsüne
değinmeye çalıştım. Milli şehitler’in anıldığı bu etkinlikte iyi ki buradayım
dedi salondaki izleyicilerin her biri.
Yazar : CEYHUN BALCI
Yorumlar
Yorum Gönder