DÜNYA KUPASI VE VİCDANIMIZIN SESİ



Dünya Kupası maçlarını vicdan azabı ekmeden nasıl izleriz? Soru benim değil, İzmirli bir okurumun. Felsefi kavramlara hakim, etik duyarlığı yüksek biri olarak  soruyor bu soruyu: Hollanda-İspanya maçını seyrederken o anda Irak’ta ve dünyanın dört bir köşesinde olanları, insanlık dışı ilkellikleri, kargaşayı düşündüm… Maçların heyecanına kendimizi kaptırıp bunları yok mu sayacağız?

Aslında soruyu başka şekillerde de gerekçelendirilebilirdi… Brezilya’da milyonlarca kişi aylardır Dünya Kupası’nın orada yapılmasını protesto ediyor, stadyumlara harcanan paraların toplumsal açıdan çok daha yararlı olarak kullanılabileceğini haykırıyor. Onları görmezden mi geleceğiz?

Dahası ve devamı var vicdani soruların: 2022 yılındaki Kupa maçlarının Katar’da yapılmasının faturası ne olacaktır? Salt mali faturadan söz etmiyorum. Katar, şaibeli yöntemlerle kazandığı iddia edilen ayrıcalık sonucu stadyumlarına 200 milyar dolar harcamaktan söz ediyor. Kapı komşusu ülkelerde yoksulluktan ve açlıktan çocuklar ölürken bu israfa ses çıkarmamak nasıl olur? Ya gereken önlemler alınmadığı için inşaatlarda ölecek binlerce göçmen işçinin durumu? Tribünlerin uğultusu ve yeşil dolarların hışırtısı onların sesini duymamıza engel mi olacak? Okurumun sorduğu soruların arkasında şu soru var aslında: Bu kadar rezil bir dünya kupası mı olur?

Ve ne yazık ki, biz o rezil dünyanın en rezil coğrafyasının birinde yaşıyoruz. Irak ve Suriye’de oluk oluk kan akması bunun bir göstergesi. Birtakım fanatiklerin ufak inanç farklılıkları nedeniyle dindaşlarının iç organlarını çıkartıp yedikleri ve sonra da cennete gitme planları yaptıkları bir coğrafya bu. Akıl dışılığın, bağnazlığın, vahşetin sınır tanımadığı bir coğrafya. Gavur işi diye çocuk felci aşısının yapılmasının engellediği, karşı çıkanların öldürüldüğü ve bu yüzden çocukların öldüğü… Fazıl Say’ınkine benzer suçları işleyenleri savunan avukatların din adına öldürüldüğü…

Evet, hemen yanı başımızda hatta ülkemizin içinde bunca dehşet verici şey yaşanırken vicdanımız sızlamadan Dünya Kupası’nı nasıl seyrederiz?

Böyle bir dünyada yaşadığımızı unutmamak kaydıyla, daha farklı dünyaların da mümkün olduğunu düşünerek seyrederiz. Ben öyle yapıyorum. Kendi ruh sağlığımız adına, insanlığa ilişkin umutlarımızı tümüyle yitirmemek uğruna, iyinin ve doğrunun eninde sonunda kazanacağını tarihten bilmenin tesellisiyle, monoton hayatlarımıza renk katmak için seyredebiliriz diyorum.

Futbolu severim ama onu kutsallaştıranlardan değilim. Evet, futbol sporların belki de en demokratiğidir. Öyle özel ve pahallı gereçler gerektirmez, cüsse farkını görmezden gelir, dünyanın en silahlı ülkeleri dünyanın en iyi topçularına sahip değildir. Gariban Kamerun zengin dev ABD’yi yenebilir.

Ancak futbol masum da değildir. Kötüler tarafından kendi amaçları için kullanılmıştır. Hala da kullanılmaktadır. Faşist diktatörlüklerin çok iyi futbol takımları vardı. Futbol, muktedirlerin kitleleri kontrol enstrümanlarından biri olagelmiştir. Çünkü futbol afyonlaşabilir.

Bunu derken, Marx’ın din için kullandığı şekilde çift anlamlı olarak kullanıyorum. Afyon, bir yandan, insanları uyuşturup gerçekleri görmesini engelleyebilir; ancak öte yandan, insanlara içinde yaşadıkları rezil dünyaya dayatma gücü de verebilir.

Herkesin yalnızca bir kez yaşadığını hatırlayacak olursak, bu ille de kötü bir şey de değildir!

Futbol bir tesellidir de diyebiliriz.

Ritüellerle, törenlerle bezenmemiş bir hayat son derece monoton ve sıkıcıdır. Düğünler, bayramlar, kandiller, yortular, kutlamalar ve anmalar, gri renkte akıp giden zaman seline anlam katarlar.

Dünyanın pek çok yerinde, birkaç yüzyıl öncesine kadar hayatın hangi ritüellerle renkleneceğine karar vermek din kurumunun ayrıcalığı idi. Sekülerleşme ile birlikte devletin ve diğer kurumların bu alandaki ağırlığı arttı. Modernizmin ileri aşamalarında, bireyciliğin uç noktalara varmasıyla, bu türden kararlar hemen tümüyle bireylere kaldı diyebiliriz. Ne var ki, bu sorumluluğu iyi kullanmak her bireyin harcı değil.

Şimdi, dört yılda bir gerçekleşen Dünya Kupası gibi ritüeller imdada yetişiyor, tüm insanlık için ortak bir yortuymuş gibi algılanıyor, ortak bir türe ait olduğumuzu hatırlatıyor ve yola devam cesareti veriyorlar…

Dünya Kupası’nı vicdanımız sızlayarak seyredebiliriz.

                                                                                              HALUK ŞAHİN

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BEGONVİL

ANADOLU'DA İLK MOĞOL İSTİLASI

ŞİMDİYE KADARKİ EN İYİ 20 VOLEYBOL FİLMİ