ANADOLU'DA İLK MOĞOL İSTİLASI



 

Moğollar Anadolu’nun doğu sınırlarına ilk dayandığı zaman tarihler 1230 yılını gösteriyordu ve bu tarihler Cengiz Han daha yeni ölmüştü. Anadolu’ya ilk gelen Moğollar; Cengiz Han’ın oğlu Ögeday Han’a bağlıydılar. 1256 yılından sonra Anadolu’ya hakim olan Moğollar ise bu tarihte İran ve batısındaki bölgelerde kurulan İlhanlı Devleti’ne bağlı Moğollar oldular.

Bu dönemde Anadolu’da bulunan Anadolu Selçukluları, 1097 yılında I. Haçlı seferi sırasında başkentlerini Konya’ya taşımışlar ve zaman içinde de Anadolu’nun ortasından güçlü bir şekilde büyüyerek tüm bölgeye egemen bir güç haline gelmişlerdi. Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev 1207’de Antalya’yı, büyük oğlu Sultan  I. İzzeddin Keykavus 1214 yılında Sinop’u ve küçük oğlu Sultan I. Alaeddin Keykubad da 1223 yılında Alanya’yı fethetmiş ve hem karada hem de denizde önemli bir askeri ve ekonomik güç olmuşlardı.  Anadolu’yu kervansaraylar, hanlar, köprü ve medreselerle donatmışlar, bu topraklarda sağlam ve kalıcı bir uygarlık inşa etmişlerdi. Doğudan Moğol tehlikesinin belirdiği ve önlerinden kaçan Celaleddin Harzemşah’ın ordusuyla Anadolu’ya girdiği yıllarda Anadolu Selçuklu Devleti’nin başında Ulu Sultan lakaplı I.Alaeddin Keykubad bulunuyordu.  Celaleddin Harzemşah, Sultan Alaeddin Keykubad’ın tüm ikazlarına rağmen 1229 yılında devrin en önemli kültür merkezlerinden birisi olan ve İslamın Kubbesi olarak bilinen Ahlat şehrini kuşattı. Selçuklu veliahtlarından Erzurum Meliki Cihanşah ile Artuklu Emiri Mesud da onunla birlik oluyor ve ayrıca Mısır’daki Memlüklü Devleti ile Suriye’deki Eyyubiler de onları destekliyorlardı. Sultan Alaeddin Keykubad bu şartlar altında ordusuyla harekete geçerek Artuklu ve Eyyubileri 1229 Ağustos’unda mağlup etti.  Bu başarısın rağmen Sultan I.Alaeddin Keykubad yine de yaklaşan Moğollara karşı Artuklular ve Eyyubiler ile iyi ilişkiler içinde kalmayı tercih ediyordu. Celaleddin Harzemşah’a bir elçi gönderdi ve Moğol tehlikesine karşı birlikte hareket etmeleri gerektiğini bildirdi. Selçuklu sultanının telkinlerine aldırmayan Celaleddin Harzemşah Ahlat kuşatmasını kaldırmadı ve Eyyubilere ait olan şehri 1230 yılında ele geçirerek tahrip etti. Yaklaşan ortak düşmana karşı birlik olma uyarılarına karşın Celaleddin Harzemşah, Selçuklu ve Eyyubi ordularına karşı beraberindeki Cihanşah ile birlikte savaşmayı tercih etti. Sonunda iki taraf Erzincan yakınlarındaki Yassıçimen Ovası’nda karşı karşıya geldiler ve 1230 Ağustos’unda üç gün süren bu kanlı savaşı Selçuklu-Eyyubi ordusu kazandı. 200 bin kişinin üstündeki Moğol ordusuna karşı birleşmesi gereken bu iki güçlü Türk devleti, birinin yok olacağı, diğerinin de telafisi çok zor bir yara alacağı bir savaştan çıkmışlardı.

MOĞOLLAR ANADOLU’YA GİRİYOR

Moğollar 1231 yılı içinde Anadolu’ya girerek Artuklu ve Eyyubi şehirlerini istila ettiler, Selçuklu topraklarında ilerlediler ve ele geçirdikleri yerleri yakıp yıkarak Sivas yakınlarına kadar ulaştılar. Bunun üzerine Sultan I.Alaeddin Keykubad, 1232 yılında Kemaleddin Kamyar komutasında bir ordu göndererek Ahlat, Bitlis ve Van yörelerini Moğolların elinden aldı ve Moğol Hanı Ögeday’a da bir elçi göndererek barış teklif etti. Bu sırada Selçukluların Moğollardan aldığı Ahlat ve çevresinde hak iddia eden Eyyubi hükümdarı ordusuyla Selçuklulara karşı Mısır’dan Anadolu’ya Harput’a geldi. Yapılan savaşta Selçuklu ordusu zafer kazandı.

ALAEDDİN KEYKUBAD ZEHİRLENDİ

Moğol hanı Ögeday, ki Cengiz Han’ın oğluydu, Sultan I.Alaeddin Keykubad’a Şemseddin Ömer adında bir elçi göndererek kendisini dünya hakimi olarak kabul etmesi halinde onunla savaşmayacağını bildirdi. , Sultan I.Alaeddin Keykubad akıllı bir hükümdardı. Ordusu da birkaç yıl içinde yapılan ardarda savaşlarla çok yıpranmıştı. Ögeday Han’ın isteğini sürüklendiği şartlar gereği kabul etti, barış yaptı ve ona ayrıca değerli armağanlar da gönderdi. Bir süre sonra da ordusunu Ramazan Bayramı dolayısıyla Meşved Odası’nda topladı, düzenlediği şölende küçük oğlu İzzeddin Kılıçarslan’ı kendisine veliaht olarak seçtiğini açıkladı ve devlet büyüklerine de ona itaat etmeleri için ant içirdi. Ancak , Sultan I.Alaeddin Keykubad bu şölen sırasında kendisine sunulan kuş etinden zehirlenerek 20 Mayıs 1237 günü 45 yaşındayken beklenmedik bir şekilde vefat etti. O öldükten sonra da devlet büyükleri onun Melike Adile Hatun’dan doğan küçük oğlu İzzeddin Kılıçarslan yerine Mahperi Hunad Hatun’dan doğan 17 yaşındaki büyük oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev’i devletin başına geçirdiler. Ölümü ve sonrası çok muammalı olmuştu. Sultan Alaeddin Keykubad’ın kendilerine çok iyi davrandığı Türkmenler, olan bitenden hoşnut değildirler ve yeni sultana karşı 1240 yılında ayaklandılar. Babai İsyanları olarak bilinen bu başkaldırı genç hükümdar II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ücretli ordusu tarafından ancak Konya önlerinde ve güçlükle bastırılabildi.

KÖSEDAĞ’DA HER ŞEY BİTTİ

Kısa bir süre sonra Moğollar Anadolu’ya artık tamamen girdiler. Babası kadar güçlü bir devlet adamı ve savaşçı olmayan II. Gıyaseddin Keyhüsrev 80 bin kişilik ordusuyla Moğolları Sivas-Erzincan arasındaki bölgede karşıladı. Ancak 1243 yılının temmuzunda yapılan Kösedağ Savaşı’nı Moğolların Baycu Noyan komutasındaki öncü kuvvetleri kazandı. Kösedağ Savaşı yenilgisinden sonra Anadolu’da herşey bir anda tersine döndü. Daha birkaç yıl öncesine kadar , Sultan I.Alaeddin Keykubad zamanında en parlak ve refah dönemini yaşayan Anadolu 1243 yılından sonra bir anda Moğol boyunduruğu altına girmişti. Artık Moğollara yıllık vergi ödeniyor, askerlerinin masrafları karşılanıyor ve onların seçtiği sultanlar ve vezirler ile ülke yönetiliyordu. Duruma başkaldıran diğer veliahtlar Moğollara karşı mücadeleye girişse de başarılı olamıyorlardı. Bu dönemde ticaret yolları üzerinde bulunan Anadolu’da ekonomik yapı da bozuldu. Baskı altındaki Türkmenler Doğu ve Orta Anadolu’dan batı ve uç bölgelerine göç ettiler.

MOĞOL İDARESİNE DİRENİŞ BAŞLADI AMA

Zaman içinde Anadolu’da Moğollara karşı büyük bir direniş ve başkaldırı ortaya çıktı. Sultan II. İzzeddin Keykavus 1256 yılında, Selçukluların Niğde Valisi Hatiroğlu Şerefeddin 1276 yılında, Karamanoğlu I. Mehmed Bey ile II. İzzeddin Keykavus’un oğlu Şehzade Siyavuş 1277 yılında Moğollara karşı başkaldırdılar. Ancak başkaldırıların hepsi kanlı bir şekilde bastırıldı.

İlhanlı hükümdarı Abaka Han, kendisinin katılmamış olduğu Elbistan’daki savaş odasını 3 ay geçmeden teftiş ettikten sonra başkenti Tebriz’e dönerken yolu üzerinde geçtiği her yeri yakıp yıktı.

Moğollar Anadolu’daki varlıkları sırasında kendilerine tehdit olabilecek hiçbir Selçuklu sultanına yaşam şansı tanımadı. Egemenliklerini, kimi Pervane Muineddin gibi kendilerine bağlı, kimi de Sahibata Fahreddin gibi politik davranarak topraklarını zulümden korumaya çalışan vezirler aracılığıyla sürdürdüler. Anadolu Selçuklu Devleti’de Sultan II. Gıyaseddin Mesud’un 1308 yılında ölmesiyle tamamen tarih sahnesinden silindi.

Anadolu’nun doğu yarısında kesin bir Moğol hakimiyeti varken, batı ve uç bölgelerindeki Türk beyliklerinin büyük bölümü bir bağımsızlık arayışı içindeydiler. Bunun üzerine İlhanlıların, Anadolu valisi Emir Çoban düzeni sağlamak ve beyliklerin kendilerine karşı birleşmelerini önlemek amacıyla 1314 yılında ordusuyla bölgeye geldi ve beylikleri yeniden itaat altına aldı. Emir Çoban’ın 1316 yılında başkent Tebriz’e çağrılıp orada İlhanlı Devleti’nin üst yönetim kademelerinde görevlendirilmesiyle de Anadolu valisi olarak yerine genç yaşlardaki oğlu Timurtaş Noyan atandı. Timurtaş Noyan da Anadolu’da ilk iş olarak 1318 yılında Selçukluların hayatta kalan son şehzadelerini Amasya-Samsun bölgelerinde birer birer ortadan kaldırdı.

Anadolu’da ortaya çıkmış olan bu güç boşluğu, nefret ve karışıklık ortamı içinde Eğirdir bölgesinde hüküm süren Hamidoğlu Dündar Bey kısa bir süre sonra Moğollara karşı bağımsızlığını ilan etmekten çekinmedi. Bununla da kalmadı, sultan unvanını da aldı. Çevresindeki Aydınoğlu, Saruhanoğlu ve Menteşoğlu beyleri de kendisini destekliyorlardı. Anadolu’nun Moğol hakimiyetinden uzak bu batı bölgeleri, Selçukluların da ortadan kalkmasıyla Moğollara karşı artık baş kaldırıyorlardı. Bunun üzerine bu sefer Timurtaş Noyan Batı Anadolu seferine çıktı ve öncelikli olarak Eğirdir üzerine yürüdü. Hamidoğlu Dündar Bey, Timurtaş Noyan tarafından 1324 yılında Antalya’da ele geçirilerek katledildi. Timurtaş Noyan Eğirdir’den sonra 1326 yılında da Beyşehir’i ele geçirerek yağmaladı ve yakaladığı Eşrefoğlu II.Süleyman Bey’i de işkence ettirdikten sonra 9 Ekim günü Beyşehir Gölü’ne attırarak katletti. Bu iki beyliğin toprakları da İlhanlıların eline geçmiş oldu.

ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE’DEN YAKUTİYE’YE İLHANLI MİRASI

Sivas il merkezindeki Çifte Minareli Medrese’yi İlhanlı hükümdarı Abaka Han’ın ünlü veziri Şemseddin Mehmet Cüveyni 1271 yılında yaptırmıştı. Asıl haliyle iki katlı ve dört eyvanlı olan medresenin günümüze yalnızca ön cephesi ve bunun üzerindeki minareleri ulaşabilmiştir. Medresenin 20 metre yüksekliğindeki ana giriş kapısı ya da portali Selçuklu dönemi taş işçiliğinin en güzel örneklerinden birisidir. Portalin iki yanına, yine Sivas’ta aynı 1271 yılı içinde Selçuklu Veziri Sahibata Fahreddin Ali’nin yaptırmış olduğu Gök Medrese’deki gibi çinilerle bezenmiş iki tuğla minare yerleştirilmiştir. Minareler zeminden şerefeye kadar 95 basamaklıdır. Çifte Minareli Medrese’nin minareleri daha ince ve yüksek, Evliya Çelebi’nin Bu medresenin mislini yapmak mümkün değildir diye tanımladığı Selçuklu eseri ve Anadolu’daki en büyük medrese olan Gök Medrese’nin minareleri ise daha kısa ve hacimlidir. İlhanlı eseri Çifte Minareli Medrese’nin kapısı, daha önce 1217 yılında Selçuklu Sultanı I.İzzeddin Keykavus’un yaptırmış olduğu ve tıp eğitimi veren bir hastane olan Şifahiye’nin kapısı ile aynı eski cadde üzerinde ve karşı karşıyadır.

İLHANLI ESERLERİ 700 YILDIR AYAKTA

Erzurum il merkezinde bulunan Yakutiye Medresesi, İlhanlı hükümdarı Olcaytu Han zamanında şehrin askeri valisi Cemaleddin Yakut Gazani tarafından 1310 yılında yaptırılmıştır. Portalin 7 metre sağında ve güneybatı köşesinde, şerefeden yukarı kısmı yıkılmış, sırlı tuğla güzel minaresi bulunur. Sol taraftaki minare ise taban kısmı hariç tamamı ile yıkılmıştır. Dönemin itinalı taş işlemeciliğini yansıtan portali çok güzeldir.

Niğde il merkezinde Alaeddin Tepesi’nin güneybatı eteğinde bulunan Sungur Bey Camii’ni de İlhanlıların son döneminde Niğde Valisi Seyfeddin Sungur Bey 1335 yılında yaptırmıştır. Cami 18.yüzyılda yanmış, üst örtüsü ve iki minaresi taban kısımları hariç tamamen yıkılmıştır. İç mekanı ahşap 24 sütun üzerinde yeniden inşa edilmiştir. Camiinin içinde güney duvarının orta kısmında yer alan mihrabı da yine çok zengin bezemelerle işlenmiştir. Sedef kakmalı minberi ise başka bir camiye götürülmüştür. Şu anki tek minaresi 1452 yılından kalmadır.

Yine Niğde il merkezinde Selçuklu eseri Hüdavend Hatun Kümbeti ile aynı parkta ve onun hemen yakınında bulunan İlhanlı eseri Gündoğdu Kümbeti de Sivas il merkezindeki büyük meydanda olduğu gibi Selçuklu ve İlhanlı eserlerinin yan yana olduğu başka bir mekandır. Büyük olan kümbet Selçuklu Sultanı IV.Rükneddin Kılıçarslan’ın 1276 yılında Abaka Han’ın oğlu Argun ile evlenen ve 1284-1291 yılları arasında İlhanlı hükümdarı olan eşinin ölümüyle topraklarına geri dönen Hüdavend ya da Selçuki Hatun’un 1312 yılında kendisi için yaptırmış olduğu kümbettir. Daha küçük olan diğeri ise Hakkı Besvap adlı kişi tarafından 1334 yılında yaptırılmış olan bir İlhanlı kümbetidir. Niğde’deki Hüdavend Hatun Kümbeti son Selçuklu hanedan kümbetidir ve belki de en güzelidir.

İLHANLI DEVLETİ’Nİ CENGİZ HAN’IN OĞLU KURDU

İlhanlı Devleti, Moğolların batı koluydu ve Azerbeycan, İran ve Irak ile Anadolu’nun doğu yarısında hüküm sürmüşlerdi. Başkentleri Tebriz’di. 1256 yılında Cengiz Han’ın torunu Hulagu tarafından kurulmuştur. 1258 yılında Bağdat’ı ele geçirerek yakıp yıkmışlar ve Abbasi halifesini de hunharca ortadan kaldırmışlardı. Önceleri diğer Moğollar gibi Şamanist inançlara sahip olan İlhanlılar, 1295 yılında Gazan Han’ın Müslümanlığı seçip Mahmud adını almasıyla zaman içinde Müslüman da olmuşlardı. İlhanlılar Anadolu’daki varlıkları sırasında 1277 yılına kadar önce ağır vergiler koyan ve yönetimleri değiştiren işgalci bir güç oldular, 1277 yılından sonra ise yıkıp yağmalayan ve zulmeden bir güç haline geldiler. Ancak bunun yanında zaman içinde bu topraklarla kaynaştılar ve çağlar boyunca büyük uygarlıkların beşiği olmuş bu yurt onlara da bir ilham kaynağı oldu.

İlhanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra Moğollar kısa bir süre daha Anadolu’nun orta kesimlerinde Eretna Devleti olarak, ancak bölgesel bir güç olarak hüküm sürdüler. Kurucuları Alaeddin Eretna Bey, İlhanlıların Anadolu Valisi Timurtaş Noyan’ın kumandanlarından birisi ve aynı zamanda kayınbiraderiydi. Timurtaş Noyan 1328 yılında Mısır’a kaçarken yerine Alaeddin Eretna Bey’i vekil bırakmıştı. Ancak Timurtaş Noyan’ın aynı yıl içinde orada idam edilmesiyle Eretna Bey de bulunduğu bölgede kendi beyliğini kurdu. Eretnalılar bir süre sonra Kadı Burhaneddin Ahmed tarafından 1381 yılına ortadan kaldırıldılar. Ve böylelikle Anadolu’daki Moğol hegemonyası da sona ermiş oldu. 

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

EDİRNE KASIRGASI

TEDİRGİNLİKTEN BASARI DOLU GUNLERE

OTURARAK VOLEYBOL NEREYE KOŞUYOR