CALİGULA






Annesi Agrippina tarafından minik askeri üniforma ve sandalet giydirilip silah kuşatılan küçük Gais’u, Romalı askerler çok seviyor ve ona Latince Küçük (asker) sandaleti anlamına gelen Caligula  diyorlardı. Babası Roma’nın ünlü generali Germanicus idi.

Caligula, Romalılar tarafından çok seviliyordu. Bu nedenle dedesi imparator Tiberius ölünce, 8 Mart 37’de Roma Senatosu tarafından verilen görevi kabul edip imparator oldu.

Roma’da balkon konuşması yaptı. Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar tüm dünya tarafından takdir edilen imparator olacaktı.

Adına 160 binden fazla hayvan kurban edildi.

Roma mutluydu; yeni imparator cömertti; maaşları artırdı. Vatana ihanet kovuşturmalarının geçmişte kaldığını ilan etti. Sürgüne gönderilenleri geri çağırdı. Vergi sisteminden zarar görenlere af çıkardı. Serbest seçimleri yeniden canlandıracağını; yani ileri demokrasiye geçileceği sözünü verdi. Kapatılan Roma İmparatorluk yıllıklarını yeniden açtırdı; ne varsa ortaya çıksın istiyordu! Fakat…

Roma’da mutluluk sadece 7 ay sürdü. Caligula 37 yılının bir ekim günü, kendinden geçip düştü; ağzından köpükler geliyor ve titriyordu. Bilincini kaybetti. Halk haberi alınca sokaklara çıktı; sabahlara kadar uyumadı; tanrılarına dualar edip kurbanlar kesti. Senatörler, Roma’nın geleceği için karamsarlığa kapıldı; Caligula’nın yaşaması için kendilerini feda edeceğini açıklayanlar oldu. Hekimler teşhis koydu; Caligula sara idi. Epilepsi nöbeti geçirmişti. Romalılar bu nerolojik bozukluğun neye yol açacağını henüz bilmiyordu; Caligula’nın iyileştiği haberini bayram yaparak kutladı. Sara hastalığı Roma’da kutsal sayılmaya başlandı.

Epilepsi sonucu ortaya bambaşka; kompleksli bir Caligula çıktı. Öldürülme korkusuyla yaşamaya başladı. Çevresinde o güne kadar görülmemiş bir koruma ordusu oluşturdu. Korktukça küstahlaştı. Küstahlaştıkça zalimleşti. Tarihi bilgisi yoktu; Cumhuriyeti belleklerden silmek istiyordu. Mevcut yasaların hiçbiri geçerli değildi. Her şey Caligula’nın iki dudağının arasındaydı. Senato toplanıyor, ama karar alamıyordu. Aldığı kararları da Caligula’ya iletemiyordu. Zaten Caligula senato toplantılarına gitmiyordu. Sınırsız bir iktidar istiyordu.

Çılgınlığı o hale geldi ki; Senato’ya gitmek istemediğinden, çok sevdiği atı Incitatus’u konsül olarak Senato’ya sundu! Senato şiddetle reddetti; ama at senatör oldu! Atın yanında bir muhbir bulunuyor ve Senato içindeki tüm konuşmaları Caligula’ya yetiştiriyordu. Senato bu yüzden Caligula’nın arkasından konuşmak şöyle dursun, onunla ilgili tasarrufları tartışmıyordu bile. Söylediği her şey emirdi; senato sadece onay makamı haline geldi.

İşler karmakarışıktı; hiç kimse ertesi gün için plan yapamıyordu. Roma’da kayıtsızlık ve sessizlik dönemi başladı. Sokaklara korku hakimdi. Yetmezmiş gibi; Caligula kendisini ilahi bir varlık olarak görmeye başladı; Jupiter’in oğlu olduğunu öne sürdü. Kendisine tanrı gibi davranılmasını istedi; önünde yere kapanmak şarttı. Roma’da artık despotizm ile irtica el eleydi.

Tanrı olduğunu düşünen Caligula, Roma toplumunu derin dinselliğe soktu. Siyasete, ticarete ve kültüre irtica hakimdi. Örneğin, kadınlarla aynı havayı bile solumak istemiyordu. Diğer yandan annesi Agrippina’ya aşırı düşkündü. Roma’da büyük bir cenaze töreni yaptırdı ve ilahe olarak görülmesini sağladı.

Caligula’nın parmağını sokmadığı yer yoktu. Yarışmalar yüzlerce yıldır Roma’nın en büyük eğlencesiydi. Caligula, Circus Maksimus’ta yapılan tüm yarışmalara müdahale etmeye başladı. Kendine ait yeşil renk giyen yarışmacıların kazanması şarttı. Diğer takım kazanmaya kalkışırsa anında cezalandırılırdı. Yarışmalara kimse gitmez oldu. Halk bu kez zorla stadyumlara getirildi. Zorla Caligula ve takımı lehine tezahürat yaptırıldı.

Müsrifti. Gösterişi yapılara devlet kasasından çok para harcıyordu. Tiberius’tan kalan hazineyi kısa amanda tüketti. Bütçe açığını kapatabilmek için vergileri arttırdı. Servet sayımı yaptırdı; her fırsatta zenginleri halk düşmanı olarak suçladı. Bu suçlama sonucu yargılanan zenginlerin mallarına el koydu. Sınırsız bir para hırsı vardı.

Caligula ölüm korkusu içinde olduğundan güvenliğe çok önem verdi. Tahta çıktığında Muhafız Alayı Komutanı Naevius Sutoris Macro’ydu; ama Caligula o kadar kuşkucu bir insandı ki, zamanla tüm korumalarını değiştirdi ve Macro’yu öldürdü. Koruması Macro’yla işbirliği yaptığını düşündüğü; en büyük rakibi kendinden önceki imparator Tiberius’un torunu Gemellus’u da katletti.

Kinciydi. Babası Germanicus’un Antakya’da zehirlenip öldürülmesinin intikamını almak istedi. Babalara oğulların ve oğullara babalarının idamını seyrettirmekten zevk alıyor; alay ediyordu. Yanına aldığı güvendiği muhafızlarla gecenin bir yarısında sokağa çıkıyor, rastgele bir kapı çalıyor ve karşısına çıkanı hemen oracıkta öldürüyordu. Kendinden nefret edilmesini umursamıyor; halkın kendisinden korkmasını istiyordu.

Caligula’nın dış politikası da akıl dışı bir şiddete dayanıyordu. Örneğin, Deniz Tanrısı Neptün ile savaşmaları için askerlerine Britanya’yı işgal etmelerini emretti ama son dakikada fikrini değiştirip Fransa’nın kuzeyinde deniz kabuğu toplattı! Çevresindeki tüm ülkeler ile kavgalıydı.

Zayıf karakterliydi. Uzun boylu olmasını ve çirkin yüzünü hep dert etti. Yaşamının sonuna doğru tutkusu aynalar oldu. Çeşitli aynalar yerleştirmiş olduğu odasında uzun uzun kendisini seyrediyordu. Kendi gibi vahşi biçimde yetiştirdiği kızıyla dans ediyordu.

Zevksizdi. Müziğe hiç düşkünlüğü yoktu; ama yine de kendisine eşlik etmek üzere müzisyenleri çağırdı ve istediği gibi çalınmadığı zaman onları öldürttü. Bu nedenle bir süre  Roma’da kimse müzikle ilgilenmez oldu.

Zamanla sara nöbetleri sıklaştı. Atlardan korkmaya başladığı için arabaya da binemez hale geldi. Ve sonunda da korktuğu başına geldi: Circus Maksimus’ta düzenlenen Palatine oyunları sırasında, en çok güvendiği ve asla değiştirmeyi düşünmediği koruması Cassius Chaerea tarafından öldürüldü.

 

                                                                  SONER YALÇIN    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BEGONVİL

ANADOLU'DA İLK MOĞOL İSTİLASI

ŞİMDİYE KADARKİ EN İYİ 20 VOLEYBOL FİLMİ