MEDYA NASIL TESLİM OLDU
1980 öncesi kuşak, Haldun Simavi gibi medya
patronlarını, hem de sektörün en büyüklerinden biri olduğu dönemde tanıdı. 12
Eylül 1980 darbesinin lideri Orgeneral Kenan Evren’i Günaydın’a ziyarete
geldiği zaman (1985) onu karşılamamak için gazeteyi terk etmişti. Darbeciler
gazete sahiplerini Ankara’ya Çankaya’da bir toplantıya çağırdığı zaman, bu
davete gitmemek için Haldun Simavi adını gazete künyesinden çıkartmıştı.
Anımsatmak isterim, Günaydın o dönemde sektörün en
büyük gazetelerinden biriydi. Öyle sol bir fikir gazetesi filan da değildi.
Bulvar gazetesinden bir kademe daha yukarıda olan bir merkez gazetesiydi.
Günaydın’a ilk girdiğimde –ki sonradan değerini çok daha iyi anladım- kendimi
gerçek bir gazete ortamında buldum. Gazetecilikten başka işi olmayan bu işten
para kazanan ve çalışanlarına da Türkiye ortalamasının üzerinde iyi bir ücret
ödeyen bir gazeteydi. Örneğin, başbakanın yurt dışı seyahatleri dahil,
gezilerine katılan Günaydın muhabirlerinin masraflarını gazete ödüyordu.
Devletin ya da özel sektörün bu tür davetlerine katılımda, masrafların ilgili
kurum yada şirketler tarafından ödenmesini kabul etmek yasaktı, işten atılma
nedeniydi.
Aynı durum Milliyet, Hürriyet gibi gazeteler için de
geçerliydi. Dönem, basın patronlarının henüz gazeteci olduğu yıllardı. Tek
istisnası, daha sonra en büyük medya kartelinin sahibi olacak, Milliyet’in yeni
patronu Aydın Doğan’dı. Bu dönem, aynı zamanda medya patronları bakımından,
sadece gazetecilik yaparak da para kazanılabileceğinin kanıtlandığı yıllardır.
Medyanın içine düştüğü bataklığın tek sorumlusu patronlar değildir. Bir aydın
mesleği olan ve son çözümlemede entelektüel üretimin yapıldığı gazetecilik,
medya patronları kadar, gazeteciler tarafından da yozlaştırıldı.
Bu ihanetlerden en büyüğüne ya da en büyüklerinden
birine ben tanık oldum. Hem muhataplarından hem de mağdurlarından biriydim.
Türkiye Gazeteciler Sendikası’nı etkisiz bir tabela örgütü haline getiren,
basın emekçilerinin en önemli koruma silahını elinden alan, bizatihi sendika
üyesi gazetecilerin ihanetiydi. Örnek çok çarpıcıdır, aşağıda özetleyeceğim.
Ben, gazetelerin bir muhalefet hareketinin sonucu
olarak 1989’da arkadaşlarımla birlikte Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS)
İstanbul Şube yönetimine seçildim. O dönemde TGS Hürriyet, Milliyet, Güneş,
Tercüman gazeteleri ve bu kuruluşların bütün grup yayınları ile Anadolu
Ajansı’nda örgütlüydü. Günaydın’da da örgütlenmeye başlamıştı. Örgütlenmediği
gazete olarak, sektöre yeni giren Sabah kalmıştı. Sabah henüz 4 yıllık bir
gazeteydi. TGS basın sektörünün neredeyse %85’inde örgütlüydü. Gazeteciler,
bugün hayal edemeyecekleri haklara sahipti. Sektörde 1989-90 dönemi toplu iş
sözleşmesi yılıydı. TGS, İstanbul demekti. Çünkü en büyük üye sayısı
İstanbul’daydı. Ankara, İzmir, Adana şubeleri de vardı. Bir ara Bursa ve
Eskişehir şubeleri de kurulmuş, ancak uzun ömürlü olamamıştı. Biz akçalı
konuların yanı sıra, gazetecilere iş güvencesi de sağlayacak önemli idari
maddelerden oluşan bir toplu iş sözleşmesi taslağı hazırladık. Şiddetli bir
uyuşmazlık çıktı. Gazete Sahipleri Sendikası, ücret zamlarını kabul ediyor ama
işten çıkarılmalara ve bir ölçüde işe alımlara müdahale edecek İş Güvencesi Kurulu oluşturulması
önerimizi şiddetle reddediyordu. Şube yönetmi olarak biz evet demeyince toplu iş sözleşmesi imzalanamıyordu. Hasan Cemal ve
Altan Öymen ara bulucu olarak devreye girdi ve bir dizi görüşme yaptık. Uzlaşma
yine sağlanamadı. Sonuçta, grev kararı alarak yasa gereği gazetelerin
kapılarına astık. Ankara Şubesi’ndeki arkadaşlarımız da AA’nın kapısına bu grev
ilanını astı. Bir hafta içinde uzlaşma sağlanamazsa greve gidecektik. Bab-ı
Ali’de bu bir ilkti. Gazeteciler haklarını savunuyor, örgütlü olduğumuz
işyerlerinde ateşli toplantılar yapıyorduk. Tam bu sırada İstanbul Yönetimi
olarak Genel Merkez tarafından bir tüzük hükmüne dayanarak görevden alındık. İş
Mahkemesi’ne bu karara itiraz ettik. Bab-ı Ali’de gazeteciliği kirletecek
operasyon başlamıştı. Ancak bu arada toplu sözleşme imzalandı. Bütün parasal
taleplerimiz kabul edilmişti. Basın tarihinin en yüksek artışı sağlanmış, ancak
İş Güvencesi Kurulu oluşturulması
gibi bütün taleplerimiz ise sözleşme dışında bırakılmıştı.
Yorumlar
Yorum Gönder