ORKESTRAYI YÖNETMEK İSTEYEN SIRTINI KALABALIĞA DÖNMELİDİR

 





Sporda mental destek oldukça önemlidir. Bu yüzden, sporcuların ve spor insanlarının önce lisede psikoloji ve sosyoloji dersleri görmesi, sonra Spor Fakültelerine giderlerse oralarda spor psikolojisi ve spor sosyolojisi derslerini okumaları gerekir. Ancak ülkemiz için bu durum gerçekleşmemektedir.

Spora psikososyal yönden bakarsak psikolojik açıdan kişilik ve sosyolojik açıdan bireysellik kavramları çok önemlidir. Örneğin bir voleybolcu, takım sporu olan voleybolda takımın bir üyesidir. Takım dinamiğine ne kadar katkı sağladığı, takıma ne kadar enerji verdiği ve aldığı gibi pek çok konu ile ilgili temel bilgilerin sosyoloji ve spor sosyolojisi derslerinde verilmesi gerekir. Ancak ülkemizde istisnalar dışında hiçbir spor insanı psikoloji, felsefe ve sosyoloji dersleri görmüyor, görenlerin çoğu da yüzeysel olarak bu dersleri alıyor.

Sporda performans konusu da oldukça tartışmalı bir konudur. Amatör veya profesyonel de olsa performansın Türkçe karşılığı verimdir. Ancak bir sporcu neyini verecektir? Örneğin “sporcudan performans elde edemedik deniliyor” ki bu durum antrenör için de geçerlidir. Ülkemizde kavramlar ve olgular arasındaki bağlantıyı kurma konusunda çok büyük kopukluklar söz konusu. Sporcu sahada teknik ve taktik olarak kendini kanıtlar, kondisyon olarak fiziksel ve kuvvet antremanlarında kendisini sahada gösterecektir bu durumda geriye sadece mental beceriler kalıyor.

Mental becerilerin temelinde felsefe, psikoloji ve sosyoloji yer alıyor. Bunların hepsine birden Davranış Bilimleri veya İnsan Bilimleri deniliyor. İnsan sosyal bir varlık olduğu için tavır ve davranış gelişimi önemlidir. Bu gelişime “Sporda Tutum Geliştirmek” diyorum. Tutum, tavır ve davranış diye ikiye ayrılır. Tavır pasif kalmaktır yani bir insan tavır takınır, pasif kalır görüşmek istemez v.b. Davranış ise eylem içinde olmaktır. Harekete geçmektir.

Spor insanı, bilinçli veya bilinç dışı tutumlar sergileyebilir. Bunların neden sonuç ilişkilerini kurmak felsefe, sosyoloji ve psikoloji ile olur. Zaten felsefe bütün bilimlerin kaynağıdır. Psikoloji ve sosyoloji de felsefeden doğmuştur. Psikolojide ben, sosyolojide ise biz olgusu önemlidir. Buradan sosyal psikoloji ortaya çıkar. Dolayısıyla sosyoloji ve psikolojinin temel ilke, teori ve kavramlarını spora uyarlamak gerekir. Bunu spora uyarlayınca da sporda psikososyal alanlar veya bir başka deyişle psikososyolojik alanlar ortaya çıkmıştır. Yani tüm bunlar mental beceriler ile ilgilidir. Spor psikolojisini ilgilendiren çalışmalar yapılırken anlatmak istediğim türde mental beceriler ile ilgili bir çalışma Türkiye’de yapılmamaktadır.

Spor insanı, mental antrenörü ile karşılıklı iletişim içerisinde olursa yaşadıklarını anlamak, değerlendirmek ve yaptığı çıkarımları uygulamaya geçirerek olumlu alışkanlıklar kazanma konusunda kazançlı olur. Çünkü iletişimde kör nokta denilen bir kavram vardır. Dolayısıyla spor insanına sportif kişiliği ve kimliği ile ilişkili şeyleri başkalarının göstermesi ve bunun nedenlerini de belirtmesi gerekir. Mental antrenör olarak ben bir durum değerlendirmesi yapıyorum.

Spor ve voleybol kültürünü geliştirmek için psikososyolojik alanın mental eğitim olarak tüm spor insanlarına sunulması lazım. Voleybolun tekniği, taktiği, kuvvet antrenmanı ile ilgili kitaplar var ama mental kısımla ilgili kitap yoktu. Biz bu eksikliği kapatmak için Psikososyal Açıdan Voleybol adlı bir kitap yazdık.

Voleybolun mental kısmı ile ilgili olarak çalışma yapan uzmana mental antrenör denir. ABD’de bu kişi antrenör ekibinin bir parçası durumunda. Olayı bu şekilde anlatmaya çalışınca daha anlaşılır hale geliyor. Mental antrenör saplantılar, takıntılar, fobi ve davranış bozuklukları ile ilgilenmez. Öyle bir sorunla karşılaşan spor insanlarını klinik psikolog veya psikiyatriste yönlendirir. Mental antrenörün temel amacı, tamamen performansa dayalı olarak sporcunun sahip olduğu teknik ve taktik becerilerini mental açıdan da destekleyerek ideal performansını sergileyebilmesi için yardımcı olmaktır.

Mental antrenör ile çalıştı diye bir takım şampiyon olmaz. Çünkü teknik, taktik ve kondisyonel yönler eksik olursa takım başarıya ulaşamaz ve mental antrenörün elinde sihirli bir değnek yok ama genellikle ülkemizde mental destek kısmı tesadüfe bırakılmaktadır. Bu nedenle antrenörler maçtan sonra “bugün günümüzde değildik” diyebiliyorlar. Asıl o gün gününde olman lazım zaten. “Bugün günümüzde değildik” demek, biz bu işi tamamen tesadüfe bıraktık demektir. Mental antrenörün amaçlarından birisi bu sözü söyletmemektir.

Özellikle genç sporcuların mental destek almaları, onların kariyerlerinde ve performanslarında onlara zarar verici tavır ve davranışlardan uzak durmalarında ve doğru düşüncelere sahip olmalarında yardımcı olur.

Felsefi düşünce, toplum içindeki davranışlar mesela bir antrenörün oyuncularına karşı tutumlarına oyuncunun nasıl bir reaksiyon göstermesi ve bunu zihninde nasıl değerlendirmesi gerektiği ile ilgilidir.

Mesela taraftar baskısı adını verdiğimiz bir durum söz konusudur. Bu konuda sporculara yönelik bir söz var “orkestrayı yönetmek isteyen sırtını kalabalığa dönmelidir”. Yani oyuncular düşünce yapılarını şekillendiren çalışmalarla beraber zirveye gelirler. Bu iş sadece kondisyon, teknik, taktik çalışması ile olmaz. Şu an ki internet ortamında dünyanın en iyi voleybol takımının çalışmalarına da ulaşabilirsiniz ama iş burada bitiyor. Burada mental beceriler denildiğinde ilk akla gelen sporcuları motive etmektir. Halbuki ilk akla gelmesi gereken mental beceri ise özgüvendir.

Her şeyin başı özgüvendir. Örneğin voleybolda 2-0 dan 3-2 maç kaybediliyor. Burada maçın akışı / gidişatı gibi bir kavram söz konusudur. Oyuncuların bu konuda bilgi sahibi olmaları ve bununla ilgili bir anlayış geliştirmeleri gerekir. Orada meydana gelen durum, özgüvenin yükselmesi yani 2-0 öne geçince üçüncü set öncesinde ki bu genellikle bilinç altında olur farkına varmadan bir rahatlama bir gevşeme meydana gelmesidir. Bu durum, antrenörde de oyuncularda da gerçekleşir. Bir nefes alma gerçekleşir. Ama evrende boşluk yoktur sen boşluk yaratırsan rakip da nasıl olsa 2-0 diye ekstra bir kazanma baskısı ve gerginlik varsa onu da üzerinden atıp daha rahat oynamaya başlar. Bu sefer rakip, bir set alır durum 2-1 olur ve o zaman rakip biraz daha cesaretlenir diğer takım ise acaba ne oluyor diye düşünmeye başlar. Oyuncu değişiklikleri ile durumu toparlamaya çalışır ve o zaman takımda bir kaos oluşur. O ara maç 2-2 olur. Sonrada tie break derken çok kolay kazanacakları bir maç 3-2 biter. Voleybolda bu durumla çok karşı karşıya gelinir. İşte burada temel konu maç içinde özgüvenin yükselmesidir.

Mental açıdan kendini iyi hazırlayan sporcular, bu özgüvenin düşük ve aşırı yüksek olması durumlarına kendilerini iyi ayarlarlar. Bu özgüvenin skora ve çevresel faktörlere bağlı olmaması gerekir. Hep bir sonraki sayıya bağımlı olması gerekir. ‘Korkuyorsan yapma yapıyorsan korkma’ diye bir söz vardır. Tüm bunlar, özgüvenle bağlantılı bir durumdur ve burada 3 D denilen bir kural söz konusudur. Duygu, düşünce ve davranış. İnsanın duyguları, düşünce ve davranışları birbirini etkiler. Güven duymak bir duygudur ve sosyolojik bir durumdur. Psikolojik olarak ise insanın kendisine güven duymasıdır. Bunun için okullarda psikoloji ve sosyoloji derslerinin verilmesi gerekir. Bu eksiklik, spor kültürüne direkt olarak yansımaktadır. Sonrasında şikayetçi olunan spor kültürü ve voleyboldaki çarpık durumların ortaya çıkması söz konusu olur.

Mental konular hakkında kesin formüller yoktur. Çünkü her insanın ayrı bir dünyası söz konusudur. Önemli olan kişinin kendi iç dünyası ve kişiliğini geliştirmesi ile dış dünyasını bilmesidir.

Dolayısıyla Türkiye’de spor kültürü gelişmemiştir ve bu durum voleybol kültürünü de aynı şekilde etkilemektedir.

Voleybolda, milli takım seviyesinde elde edilen başarı, tabanın kuvvetli olduğunu göstermez ve bu konuya dikkat etmek gerekiyor. Bu aşamada sorgulama devreye giriyor. Sorgulama, felsefenin özelliklerinden biridir yani eleştirel düşünme. İdeal kadro nedir, kadro seçimi nedir gibi sorular felsefi sorulardır. Tam bu aşamada, alternatif görüşlerin de ortaya çıkması gerekir. Türkiye’de karşıt görüşlere yanıt verilmesi gerekirken insanlar yeterli bilgiye sahip olmadığından tepki veriyor. Aslında bir teze karşılık anti tezin ortaya sunulması gereklidir. Eleştiriye kapalı olmak yanlış anlaşılıyor. Aslında söylenenin ne kadar gerçekliği ifade ettiği veya etmediğinin tartışılması gerekir. Bir konunun, bir kişinin eleştirilmesi yanlış bir şeymiş gibi algılanıyor. Bunun aksine insanların eleştiriye açık olması gerekiyor.

Hayatta hiç kimse mükemmel değildir ve sporda da mükemmellik yoktur. Birisi size bir eksikliğinizi söylerse aslında ona teşekkür etmeniz gerekir. Ama bizde eleştiri yanlış anlaşılıyor sanki bir dokunulmazlık zırhımız var da eleştiri olduğu zaman bunu hemen püskürtmeye, susturma yoluna gidiyoruz ya da araya aracılar konularak bu düşünceler engellenmeye çalışılıyor. Söylenende bir yalan, iftira veya hakaret yoksa eleştiriye açık olmak gerekiyor. Eleştirmek, birbirimizin eksikliğini gidermeye yarar. Aksi takdirde her şey aynı şekilde devam eder, gider. Bazılarına duayen diyerek onları dokunulmazlık zırhına bürüyerek ve onları adeta kutsallaştırarak eleştiriyi engellemeye çalışıyoruz.

Bu konu da mental becerilerin konusuna giriyor. Yani düşünmek, algılamak, tasarlamak, hayal etmek, zihinde kurgulamak, neden sonuç ilişkisini kurmak ve değerlendirme yaparken gerekli kriterleri felsefi nedenlere dayandırmak söz konusudur.

Ölçme ve değerlendirmede de ülkemizde oldukça eksiklik var. Mesela voleybolda antrenör kurslarında genelde ansiklopedik bilgiler veriliyor. Aslında bu kurslarda tartışma olanakları, güncel sorunlara nasıl çözüm getirileceği ve nasıl farklı bakış açıları getirilebileceği, kriz zamanlarında krizle nasıl başa çıkılabileceği gibi konularda fikir alışverişi ve diyalog tarzında etkileşimler olmalıdır.

Öğrenmede gönüllülük esastır. Hayat için geçerli ilkelerden biri “zaman değişince yargılar da değişir.” İlkesidir. 30 yıl önceki voleybolun kuralları da değişmiştir, insanların duygu ve düşünceleri de. Dünya değişiyor, belki 30 yıl önceki taktik çalışma aynı olabilir ama sonuçta insanlar değişiyor. Bu yüzden mutlaka profesyonel anlamda destek alınması gerekir.

Bazen sporcuların bireysel antrenörlerle çalıştığını görüyoruz ama bireysel olarak mental antrenörle neden çalışmadıkları sorusu ilginç bir soru değil mi? Duygu ve düşünceleri güçlendirmek, farkındalık bilincini arttırarak tavır ve davranışlar konusunda eksiklerini gidermeye çalışmak dolayısı ile daha profesyonelce yaşamak gibi konulara önem verilmiyor. Eskiden kalma usullerle iç güdüsel olarak gidiyoruz.

Kültür, sosyolojinin temel konularından biridir. Kültür zayıfsa insanların psikolojik durumları da, sosyolojik durumları da zayıf olur ve buradan da karakter anlamında zayıf insanlar çıkar. Bizim spor kültürümüzde böyle yapısal sorunlarımız söz konusu. Dolayısıyla mental çalışmaya çok önem verilmesi lazım ama hala bu yokmuş gibi davranılıyor ve hala önem verilmiyor.

Sporcuyla bireysel çalışmada ona performans hedefleri belirleniyor ama takım bazında bir kulüp gelişmek istiyorsa mutlaka mental destek departmanı ve sosyal alanlarla ilgili bir bölüm olması şarttır. Ancak oranın başına getirilecek insanların da sporda psiksosyal alanda çalışmış makale ve kitapları olan kişiler olması gerekir. Bu konuda da hakkaniyet ilkesine çok önem verilmesi lazım gelir. Hakkaniyet ilkesi de felsefenin bir konusudur. Bunun temelinde ise hak vardır.Bir insan doğru ve başarılı bir iş yapıyorsa onu tebrik etmek ona hakkını vermek gerekir. Aynı zamanda yanlış işler yapıyorsa onu uyarmak demektir. Bakış açısının bu şekilde olması gerekir ancak ülkemizde böyle değil ve voleybol kültürü Türkiye’de hiç yeterli değil. Burada kültürel devamlılık söz konusudur. Kültürel devamlılık derken eski zihniyeti bugün uygulayamayız bunların değişmesi lazım gelir.

Mental antrenör, sporcunun iç dünyasına dokunur. Önce bir güven ortamı oluşturur ve sporcuya bunun kendisine yararlı olduğuna onu inandırmaya çalışır. Üniversitelerin Spor Bilimleri Fakültelerindeki beden eğitimi öğretmeni bazı kişiler, spor psikolojisi alanında doktora yapıyor ve sonra sahaya inip çalışmaya başlıyor. Sosyoloji ve felsefeyi yok saydıkları için başarısız oluyorlar. Çünkü mental antrenörlük bir sanattır. Sahip olan bilgi ve becerileri takımın ve oyuncunun yapısına göre uyarlamak esas amaçtır.

Mental antremanın sosyolojik boyutu da önemlidir. Aristo modeli iletişimde kullanılan bir modeldir. Sonuçta spor, bir iletişim ve etkileşim işidir. Oyuncunun şikayetini, antrenöre ne zaman ve ne şekilde söyleyeceğine dair bir eğitim spor kültürümüzde söz konusu değildir. Bu durumda, oyuncuyu çevresi yönlendirmeye çalışır. Halbuki altyapılarda böyle bir eğitim olsa veya mental bir antrenör ile çalışılsa iletişimi nasıl kuracağını, rahatsızlığını nasıl dile getireceğini sporcu bilir. Üst yapıdaki profesyonel bir oyuncu bile kendini çok doğru ifade edemiyor. Bazen ifade ediyor o zaman da antrenör yanlış anlıyor. Sonra da grup ve takım içinde çatışmalar ortaya çıkabiliyor. Bunlar çok önemli ve ciddi konulardır.

Bunun felsefi kısmı ise ayrı bir konudur ve Stoa felsefesine dayanmaktadır. Stoa felsefesi ile ortaya çıkan bilişsel ve  davranışsal yaklaşımlar psikolojiye uyarlanır. Tüm bunlar bir araya getirilerek mental antreman yolu ile sporcuya ve antrenöre gerekli bilgileri vermek gerekir. Kültürün değişmesi için bunların uygulanması gerekir. Ama bunlar bilinmez ya da yazılmazsa ve öğretilmezse uzun bir süre eskiden olduğu gibi aynı sorunlar konuşulur.

Sporda maç zihniyeti ile antrenman zihniyeti birbirlerinden farklı konulardır. Maçta dikkat edilecek tavır ve davranışlar ile antrenmanda dikkat edilecek tavır ve davranışlar birbirlerinden farklıdır. Mesela sporcunun antrenmana giderken kendini zihinsel olarak hazırlaması gerekir ki biz olayı sadece maç öncesi zihinsel hazırlık, maç konuşması gibi düşünürüz. Halbuki antrenman maçtan daha önemlidir. Oyuncunun antrenmanda geçirdiği süre maçta geçirdiği süreden daha fazladır. Antrenman öğrenme ve kendini geliştirme yeridir. Bir oyuncu, antrenmanda ne yaparsa maçta da aynısını yapar. Bu şekilde antrenmana daha fazla önem verip antrenman öncesi kendini havaya sokan ve salona girdiğinde pozitif enerjisini etrafına veren oyuncu ile çalışmak her zaman antrenmana zorla gelen suratı düşük, duygusal olarak bitmiş bir oyuncu grubu ile çalışmak birbirlerinden tamamı ile farklıdır. İkinci türdeki oyuncu grubu ile çalışmak, bir antrenör için epey zordur. Bütün bunları düzenleme açısından mental antrenör teknik ekibin en büyük yardımcısıdır. Antrenman ve maç zihniyetini antrenörlere iyi anlatmak gereklidir. Antrenman öğrenme yeridir o zaman antrenör de bir öğretmendir ve öğretici becerisinin iyi bir şekilde gelişmiş olması gerekir. Bir insan olarak voleybolu çok iyi bilebilirsiniz. Ama öğretici beceriniz zayıfsa her şey teoride kalır. Bu öğretme becerisini geliştirme konusunda, antrenörün kendisini bir öğretmen bir önder olarak görmesi gerekir. Yani bir antrenör, canı sıkkın fakat bir maske takarak o can sıkıntısını antrenmana yansıtmıyorsa bu gerçek bir önderliktir. Onu gören oyuncu, “o zaman ben de dışarıdaki sorunumu antrenmana getirmeyeyim” diye düşünür ve “profesyonelce davranayım” der. Ama bakıyoruz günümüzde antrenör dışarıdaki sorunu takıma yansıtıyor. Yani ortada duyguları kontrol edememek gibi tepkiler var.

Duyguları kontrol etme becerisi de, mental antrenörlük konularından birisidir. Bu konuda da oldukça zayıfız. Yani akılcı tepkiler vermekten ziyade duygusal tepkiler veriyoruz. Ama o duyguların da farkında değiliz. Yani içimizden geldiği gibi, çocuk gibi davranıyoruz.

Mental antrenörlük zaten ABD de bir sektör haline geldi. Türkiye’de de bunun olması lazım ama bunu yapacak kişinin de çok olması lazım. Kondisyoner dediğiniz zaman 10 tane alternatif bulabilirsiniz ama mental antrenör olarak bu sayı oldukça az. Bu durum, ülkedeki yetişmiş insan sayısının azlığından da kaynaklanıyor. Çünkü bunun bir cazibesi yani karşılığı da yok. Değeri de bilinmiyor. Bunun değerini bilmek sosyal etkileşim yoluyla olur.

Kadın voleybolcuların duygu dünyası çok geniş olduğu için kadın voleybolunda mutlaka mental destek şarttır. Belki erkekleri düzenlemek daha kolay olabilir ama kadın voleybolundaki iniş çıkışlar sürekli söz konusudur. Hatta gün içerisinde bile kadın voleybolcuların tutumları değişebiliyor.

Dr. Ersin AFACAN - Mental Antrenör

İnstagram : mental_destek

Twitter : mentaldestek

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BEGONVİL

ANADOLU'DA İLK MOĞOL İSTİLASI

ŞİMDİYE KADARKİ EN İYİ 20 VOLEYBOL FİLMİ