CEHENNEMİN ÖLÇÜMÜ
Yanardağlar ateş püskürtür, bomba savurur, zehir
saçar. Keşif ekibinin lideri, güzergahın solunda kalan, buharı tüten bir deliği
işaret ediyor. Kükürt, çevresindeki kayaları olduğu gibi sarıya boyamış. Bir
çamur havuzunda baloncuklar şap şap ses çıkararak patlıyor. Biraz sonra yol,
içinde mavimsi ve zehirli termal su fokurdayan daha büyük bir havuza varıyor.
Kokuşmuş buhar, sanki bir cadının kazanından çıkıyormuş gibi döne döne
yükseliyor.
Araştırmacıların burada bulunma sebebi de bu. Bu tür
buharların peşindeler. Yellowstone Milli Parkı’nda bulunan, yeryüzünün en büyük
magma odalarından birine sahip bu süper volkanı daha iyi tahlil edebilmeyi
hedefliyorlar.
Gelin görün ki, süper volkan gözle görülmüyor! Ne
gökyüzüne uzanan bir koni, ne de derinlere inen bir krater. Ne Stromboli’nin
sarp ihtişamı, ne de Klimanjaro’nun irikıyım zarafetiydi. Yellowstone Yanardağı
kendi içinde bir çelişki: Aynı anda hem devasa hem de sır. Uzaktan bakınca
tümünü göremeyeceğiniz kadar büyük. ABD’nin kuzeybatısındaki milli parkın üçte
birini kaplıyor. Park ziyaretçileri hiç farkında olmadan üzerinde yürüyor. Bir
facianın tanıkları olan ve üç devasa patlamayla dünyanın derinliklerinden
püskürtülen yüzlerce metre kalınlıktaki kaya parçalarından oluşan katmanın
üzerine basıyorlar.
Yellowstone bölgesindeki ilk patlama 2.1 milyon yıl
önce sıradağları havaya uçurmuş, kayalıkları en ufak etmiş ve materyali 50
kilometre yüksekliğe, stratosferin sınırına kadar fırlatmıştı. Oluşturduğu
basınç dalgası yerküreyi defalarca dolaşmıştı. Yellowstone, zar zor görülebilen
taneciklerden metrelerce yükseklikteki bloklara ve gaz moleküllerine kadar tüm
cephanesini kükreyerek gökyüzüne püskürtmüştü. Küller, Kuzey Amerika kıtasının
dörtte birini kefen gibi kaplamıştı.
Yıllar boyunca yanardağ tozundan oluşan bulutlar
yeryüzünü dolaşmış, dünyayı soğuktan dondurmuştu. Tarihsel kayıtların
başlangıcından beri buna denk bir olay bilinmiyor. Yakın çağın en büyük
patlaması, 1815’te Endonezya’daki Tambora patlaması. O patlamada volkan
bacasından 160 kilometreküp taş fırlamıştı. Yellowstone’un ilk patlaması ise
bunun 15 katı büyüklükteydi. 1.27 milyon yıl önceki ikinci patlamasında 280
kilometreküp püskürtüsüyle kendi çapı için epey küçük kaldı. 640 bin yıl önce
tekrar patladığında Yellowstone çöktü ve arkasında bir kaldera, çapı 150
kilometreyi aşan kase biçiminde bir krater açıldı. Ardından yaşanan
patlamalarda lav akıntıları kalderayı doldurdu. Rüzgar ve yağmur da devasa
kasenin kenarlarını yonttu. Kalıntılarının araştırmacılar tarafından tespit
edilmesi ancak 1960’larda çekilen uydu fotoğrafları sayesinde oldu. Dahası,
krater kalıntılarının altında devasa, New York şehrinin dört katı büyüklükte
alana yayılmış bir magma odası vardı. Dikey halde 20 tane Empire State binası
üst üste sığabilirdi. İçerisindeki kayalar 800 derecenin üzerinde bir ısıyla
günümüze ulaştı. Bu sıcaklık halen termal kaynaklar oluşturuyor; buhar,
karbondioksit, hidrojen sülfür ve başka gazları yukarı yolluyor.
Tüm dünyada jeokimya uzmanları yanardağların küçük
ifrazatlarını, aynı zamanda taze lavlarını, yani yeryüzüne ulaşan magmasını
analiz ederler.
Jeolog Derek Ager’e göre bir yanardağın varlığı bir
askerin hayatına benziyor. Çoğunlukla sıkıcı ama kısa terör dönemleriyle bölünen
bir hayat. Yanardağlar, gezegenimizin, yerkabuğunun altında 6 bin dereceye
varan ısıda bir içeriği sarmaladığını ve bir de içeride biriken bu ısının
yüksek basınç kontrol vanalarına ihtiyaç duyduğunu hatırlatır bize.
Yanardağların dağılımını dünya haritasında
incelerseniz, paradigmayı fark edersiniz: Bilinen 1.500’den fazla yanardağın
çoğu ya sahildedir ya da Güney Amerika, Endonezya veya Japonya örneklerinde
olduğu gibi, tektonik plakalardan birinin diğerinin altına girdiği bölgelere
yakın adalar olarak ortaya çıkmıştır.
Geri kalanlarsa, Doğu Afrika kırılma bölgesinde ya
da İzlanda’nın altında olduğu gibi, iki plakanın birbirinden ayrıldığı yerlerde
bulunur. Yanardağların çok azına da bu birleşme noktalarından uzakta, hotspot
denilen yerlerde rastlanır. Bunlar, yerkürenin çekirdek kabuğu olan mantoda
kızgın maddeyle dolmuş kanallardır. Hotspot’lar Hawaii, Galapagos, Kanarya
Adaları yanardağlarının altında bulunur.
ABD’nin Wyoming eyaletindeki Laramie’den gelen
profesörün izlediği yol, bir bizonun ayak izlerinin peşi sıra ilerliyor. İşte
burada diyor sonra Cinder Pool, cüruf gölü. Kirli cam gibi, küçük bahçe
göletlerinden pek büyük olmayan, sütlü mavi bir oval. Üstelik sıcaklığı 120
derece. Buharı yükseliyor ve yükseldikçe yok oluyor. Baloncuklar su yüzeyini
buruşturuyor. Kıyıda delikli, kapkara, soğumuş kükürtlü bileşiklerden oluşmuş
taneciklerden bir katman çalkalanıyor.
Burada, kalderanın kenarındaki Norris Geyser
çanağında sürekli yeni havuzlar, çamur çukurları, gayzerler ortaya çıkıyor. Her
taraftan buharlar yükseliyor. 20 yıl kadar önce Cinder Pool yakınlarında ısıyla
yer altı suyunun randevusu neticesinde gerçekleşen patlama, zeminde tenis kortu
biçiminde bir delik açmış, gökyüzünden tonlarca taş yağdırmıştı.
Eğer bir asansörle Cinder Pool’un derinine inmek
mümkün olsaydı, 18 metreden sonra havuzun zeminine ve dünyada eşi benzeri
olmayan, erimiş bir kükürt katmanına ulaşılırdı. Yüzlerce metre daha derine
inilebilseydi, insan kendini matkap gibi, gözenekleri son buzul çağından kalma
erime suyu ve bugünün yağmurlarından oluşan bir yer altı su haznesini
barındıran gevşek tortu katmanlarına burgulardı. Ta ki yüzeyin birkaç kilometre
altında devasa bir magma balonuyla karşılaşana kadar… Kısmen erimiş kayalardan
oluşan, bal kıvamında akışkanlaşmış, iki sütundan yukarı doğru çıkmaya uğraşan
bir kütle. Kayaçlar vasıtasıyla ısısı korunan sıcak ama sert kayaların yer
aldığı, gezegenin belki yüzlerce kilometre derinliklerine inen bir bölgeye
ulaşılırdı. En azından deprem dalgalarının analizi sonucu böyle olduğu tahmin
ediliyor.
Temelindeki kaya eriyiklerini kaynatan süreçler
yanardağdan yanardağa değişiyor. Aynı şekilde püskürtmelerin sıklığı ve çapı
da. Bunların büyüklüklerine göre, Yellowstone’un aksine, şekiller alıyorlar. En
yüksekleri, Arjantin-Şili sınırındaki Ant Dağları’nda yer alan Ojos del Salado
gibi neredeyse 7 bin metreye ulaşıyor. Bazıları daha ziyade genişleyerek
büyümüş ve geniş bir çap içine kendi cephaneliklerini biriktirmişler. Deniz
altında kalan 120 kilometrelik taban çapıyla Mauna Loa(Hawaii) bunlardan biri.
Okyanus ortası sırtlar, deniz tabanı boyunca dizili yanardağlarla oluşan, 65
bin kilometre uzunluğuyla dünyanın en uzun sıradağı.
Yanardağlar yerkürenin sadece yüzeyini etkilemez.
Mineraller fışkırtarak deniz suyunun kimyasal yapısı üzerinde rol oynayan deniz
altı bacalarını da harekete geçirirler. Karadaki muadilleri, soğuyan kül
bulutlarıyla iklim değişikliklerine neden olur, ayrıca demir, fosfat gibi
yağmurlarla denizi ve toprağı besler. Dünya çevresinde bir atmosfer tabakası
bulunmasını dahi volkanik gazlara borçluyuz. Havanın oksijen haricindeki tüm
elementlerini tarih öncesi çağlarda volkanlardan çıkan gazlar
oluşturmuştur. Yine de, her yerde
karşımıza çıkmalarına rağmen yanardağları bilimsel açıdan açıklamak anormal
büyük bir çaba gerektiriyor. Mesela, magma dolu yukaçlar: Çoğunlukla
kayalıkların veya İzlanda’daki Eyjafjallajökull gibi buzulların altında saklı
duruyor.
Magmanın erime prensibi bugüne kadar çözülemedi.
Sürekli yenilenen fiziki-kimyasal değişimlerin, basınçla ısının karmaşık
katkısının bir sonucu. Hele partikülleri
yükseklere taşıyan kül sütunları: Çok karmaşık bir akışkanlar fiziği ve
balistik demek.
Neredeyse tüm yanardağ gazları, hemen hiç
değiştirilmeden buharlaştırarak dışarı verilir. Gazlar magma içinde yukarı
tırmanıyor, bir yerden sonra kordan ayrılıyor ve yeraltından yukarı doğru
yollarını buluyor.
Yerkürenin mantosundaki kayalarda zamanla çözülen
radyoaktif maddeler vardır. Bir yandan ışın verirken bir yandan başka bir
elemente evrilirler. Çoğunlukla yine aynı derecede radyoaktif kalır ve yine
başka bir maddeye dönüşürler. Yani zincirleme reaksiyon gerçekleşir. Mesela bir
uranyum türü radyum, radon gibi pek çok ara aşamanın ardından, stabil kalan bir
kurşun türüne dönüşür, metamorfoz sona erer.
Maddeler farklı hızlarda dönüşür. Bir porsiyon
uranyum238’in yarısının parçalanarak tekrar böyle bir sürece girecek bir
maddeye dönüşmesi dört buçuk milyar yıl sürer. Ondan sonra gelecek tüm maddeler
çok daha hızlı, bazen dakikalar hatta saniyeler içinde parçalarına ayrılır. Bu
muazzam fark yeryüzünün derinliklerinde özel bir fizik fenomeni yaratır:
Zincirin ilk halkası olan uranyum darbe üretici gibi davranır. Onun parçalanma
hızı belirleyici olur ve takip edecek tüm maddeler onun oluşum ve parçalanma
hızına ayak uydurmak zorunda kalır.
Bir denge ortaya çıkar: Artık tüm maddeler aynı
hızda oluşmakta ve parçalanmaktadır. Fakat ne zaman ki kaya eriyip magmaya
karışır, o zaman düzenli parçalanma süreci sekteye uğrar. Zira onlardan sonra
bazı elementler dalgalanmalar sırasında sterikal olarak diğerlerinden ayrılır,
bazıları mesela gaz olarak havaya karışır. Bu arada radyoaktif maddelerin
dengesi bozulur ve yeniden tamamen düzene girmeleri belli bir zaman alır.
Dünyanın pek az yanardağı Yellowstone gibi kapsamlı
araştırılıyor. Uzaydan radar-uydular yüzeydeki şekil değişikliklerini
santimetresine kadar gözlüyor, 26 sismik detektör en küçük sarsıntıyı dahi kaydediyor, deliklere
yerleştirilmiş GPS araçları ve sensörler yerkabuğundaki kaymaları tespit
ediyor, her yıl alçaktan uçuşlarla karbondioksit gibi gazların çıkışı ve
topraktaki ısı ölçülüyor, sayısı 10 binden fazla termal göl, gayzer ve çamur
havuzlarından bazılarına yerleştirilmiş ısıölçerlerle her gün değişim takip
ediliyor. Yellowstone’un boyutları göz önüne alındığında az bile kalıyor.
Ayrıca, sürekli ileri teknolojiyle gözetim altında
tutulan daha küçük volkanların patlamalarını uzmanlar artık günler, hatta
haftalar önceden tahmin edebiliyorken, şekerleme yapan Yellowstone söz konusu
olduğunda tecrübeye dayalı değerlerin eksikliği de var. Şimdiye kadar burada
bir patlama tecrübe etmiş ve belirtilerini değerlendirmiş kimse yok.
Kimse bir patlama öncesi bu dev canavarı kaçınılmaz
biçimde sarsan karakteristik deprem dalgalarını kaydetmemiş. Burada yer,
ziyaretçilerin hemen hiç hissedemediği biçimde her yıl binlerce kez sarsılıyor.
Peki, bunun anlamı ne? Facianın habercisi ne tür bir sarsıntı? Magma odasının
üstündeki kayaların arasında yer alan dev su rezervi nasıl bir rol oynuyor?
Sinyalleri tahrif ederek diğer yanardağlarla kıyaslama yapılmasını mı
zorlaştırıyor?
Parkın bazı bölümlerinde yer, körük gibi, yıllara
uzayan dönemlerle bir çöküyor, bir yükseliyor. Bazen yılda yaklaşık yedi
santimetre. Peki, bu bir patlama tehdidini mi gösteriyor?
Hemen hiçbir yanardağ, araştırmacıları Yellowstone
kadar yormuyor. Magma muhtemelen uzun bir döngüde değişim yaşıyor. Ama ne
uzunlukta? Ayrıca magma odası çok derinlerde. Sims, gazların oradan yüzeye
çıkmasının saatleri, hatta günleri bulacağını biliyor.
Ken Sims’in yöntemi yer altına ışık tutuyor. Yöntemi
sayesinde, Antarktika’daki Erebus Dağı’nın iki bin yıldır derinliklerde yine
kor kütle biriktirmeye başladığı, bir patlamanın gittikçe yaklaştığı ortaya
çıktı. Nikaragua’daki Masaya Yanardağı’nın altındaki yukacın birkaç yüzyıl
içinde yeniden olduğu da. Sims, küresel projesiyle magma oluşumunun temellerini
anlamak istiyor. Bu arada nihayet Yellowstone bulmacasını da çözebileceğini
umuyor.
Ama daha fazla veriye ihtiyacı var. Magma odasının
sınırlarını ve içindeki değişimleri anlayabilmek için, Cinder Pool gibi aktif
veya daha sakin farklı yerlerden daha uzun yıllar volkanik gaz toplaması
gerekecek. Uzun vadeli tahminler yapmayı belki mümkün kılacak bir veri kümesi
elde etmek için radon atomlarını sayacak, sonuçları diğer yanardağlarınkilerle
karşılaştıracak.
Lav kabarcığının gerçekten genişlemesi durumunda,
şiddetli depremler eşliğinde kayalarda dikey yarıklar oluşabilir. Derinliklerde
fokurdayan magma kütlesinin etrafında çember oluşturacak biçimde, hepsi farklı
yerde bir dizi patlama gerçekleşebilir, yarıklardan magma fışkırabilir. Ta ki
yanardağın çatısı çökene ve dünya karanlığa gömülene kadar.
Araştırmacıların çoğu, istatistiklere bakarak
önümüzdeki binlerce yıl boyunca bir mega patlama gerçekleşmesini ihtimal
dahilinde görmüyor. Fakat Yellowstone’un daha küçük patlamalarla da kendini
rahatlamaya çalışması mümkün. Nispeten daha küçük bir patlamasını bundan 70 bin
yıl önce gerçekleştirmişti ve lavlar Washington eyaletinin iki katı bir alanı
yakıp yıkmıştı.
Jeologlar yerkürenin derinliklerinde, patlamalarının
tüm dünyaya hasar vereceği başka süper volkanlar da tespit ettiler. Mesela And
Dağları’ndaki Uturuncu masifi her yıl bir santimetreden fazla yükseliyor ve bu
yükselişinin nedeni büyümekte olan bir magma odası olabilir. Şili’de de benzer
bir dev uyanıyor ve şüphe uyandırıcı biçimde yükseliyor. Çok uzağımızda değil,
Napoli yakınlarında, Campania bölgesinin altında bir azman korlaşıyor. Hiç
kimse bu devlerden birinin havaya uçup uçmayacağını veya ne zaman uçacağını
bilmiyor. Kesin olan tek şey, yeryüzünün tarihinde şimdiye kadar en az 47 mega
yanardağ patlaması yaşandı.
Yorumlar
Yorum Gönder