ÇARŞI'NIN DOĞASI
Hava durumunun hiçbir zaman sabit bir hal almadığı
bu şehirde, İstanbul’da, asıl olarak kuzeyli ve güneyli havalar etkilidir der
iklimbilimciler. Böyle söyleyince iklimin sayısı da bir anda üçten ikiye inmiş
oldu, bir yarılma da burada oluştu. Bu iklim arasında ise en çok kuzeyli hava
kütlelerinin etkisi hissedilir. Sibirya ve Doğu Avrupa üzerinden gelen soğuk
hava kütlesi, Karadeniz ve Akdeniz üzerindeki alçak basınç alanlarına
hareketlenir ve şehrin iklimi oluşur. Bu hava kütlesi Karadeniz üzerinden geçerken
nemlenir ve kışın İstanbul’un üzerine yumuşak karlar bırakır. Belki de
Beşiktaş, ak rengini buradan alır. Belki de Karadeniz’in karası ile Akdeniz’in
akı, Beşiktaş’ın renklerini oluşturmuştur.
Eski Roma’da, Osmanlıların söyleyişiyle
Konstantinniye’nin Sultanahmet yöresinde, yani At Meydanı’nda meşhur araba
yarışları yapılırdı. Şehrin dizginlenemeyen tutkuları, arabaları çeken atların
terli bedenleri kırbaçlanarak koşturulurdu. Bu yarış ve yarışçıların takımları,
onların da taraftarları vardı. Başlangıçta üç ayrı takım çekişirdi: Kırmızılar,
Yeşiller ve Maviler. Nedeni bilinmez, yüzyıllar içinde bu taraftar renklerinden
Kırmızılar ortadan kalktı, nihayetinde iki renkten birine katıldı.
Aynı anda yüz bin kişinin izlediği At Meydanı’ndaki
araba yarışları çok çekişmeli geçerdi; bu çekişme taraftarlar arasına da
yayılmıştı; öyle ki, tüm kent, hatta tüm Doğu Roma, imparatorluğu yönetenler,
soylular, sıradan halk, herkes kendi rengini seçmişti. Hal böyleyken, İS 532
yılında, At Meydanı’ndaki bir yarış sırasında birdenbire büyük bir ayaklanma
patlak verdi ve işte bu esnada, tüm karşıt renkler kimsenin beklemediğini yaptı
ve birleşti.
Nika isyanı, 1500 yıl sonra Gezi için başlayan
direnişte İstanbul’un üç büyük takımının Çarşı’nın içinde veya yanında yer
almasının ipuçlarını da verir.
Futbol, ihtimal ki yalnızca bizim gezegenimizde,
yerçekimi yasasına karşı oynanan bir oyundur. Futbol topu bir gök cismidir ve
gezegeni simgeler, yalnızca kendi ekseni etrafında değil, kalbimizin etrafında
da döner. Ve atılan her gol ölüme karşı atılır. Gol atıldığında taraftarlar
statta ya da evlerindeki koltuklarında ayağa kalkar; bu hareket yerçekimine
karşı bir harekettir. Son büyük çekim, yani ölüm, toprağa doğru olduğu için,
futbol oyunu ölümü oyalar ve her hafta sonu, stadyumlarda ölümle yaşamın
heyecanlı bir oyunu gerçekleşir.
Futbol, yaşam ve ölüm arasında kusursuza yakın
kurulan adalet ilişkisini kopyalar. Adaleti temsil eden hakemin yönetiminde,
her iki taraf birbirleri için ölümü temsil eder ve oyun oynar. Sahadaki on bir
kişinin temsilcileri olarak, on binlerce taraftar tribünde yerlerini alır. Deplasmandaysa
ölüm daha yakındır, çünkü en büyük deplasman ölümdür. Kendi sahanda ölüm
uzaktır, çünkü yaşam daha güçlüdür. Ve futbol hem yerçekimine tabi olduğu için,
hem yeryüzünü temsil ettiği için, hem de ölümle yıl içinde iki maç yaptığı için
üzerinde çimlerin bittiği toprak üzerinde oynanır. Diğer top oyunlarından farkı
ve büyüsü, her takımın bir yere dayanmasıdır. O takımın oyuncularının çoğu,
hatta tamamı yabancı olabilir, teknik direktörü de yabancı olabilir, artık
sahibi yabancı olan takımlar da var, onlar da olabilir, ama her futbol takımı,
yeryüzünde bir yere aittir. Bu yüzden yer, yerin coğrafyası, yerin iklimi,
doğası, o yerin futbol takımının rengini ve taraftarlarını da belirler. Pek çok
yerde yeşil renkli takımlar vardır. Rengini hamsiden alan takımlar vardır.
Belki Fenerbahçe renklerinden birini Maviler ve Yeşillerden miras almıştır.
Belki Galatasaray renklerinden birini, eski Bizans’ta bir zamanlar en kalabalık
olan ama sonra meçhul bir şekilde kaybolan ve diğer iki renge katılan
Kırmızı’lardan almıştır. Belki Maviler göğü, Yeşiller yeri temsil ediyordu.
Belki Beşiktaş’ın siyahı yeri, beyazı göğü simgeliyordu. Ama ölümle yaşamın
oyunu olarak futbolda, siyahın ölümü beyazın da yaşamı temsil ettiği besbelli.
Bütün takımların, siyah beyaz renkli Çarşı’da adaletsizliğe direnmesi bu yüzden
olmalı. Zaten hem siyah hem beyaz, her ikisi birden doğadaki bütün renkleri
içeriyor.
Yorumlar
Yorum Gönder