DAMAT RÜSTEM




Rüşvet ve ahlaksızlıkta sınır tanımayan Sultan Süleyman’ın sadrazamı ve damadı Rüstem, (1500-1561) bütün atama, kabul, ziyaretçi, imar, yol, liman, ticaret ve her türlü imparatorluk işini rüşvete bağlamıştı… Devletteki her işlemin bir resmi narhı, bir de rüşvet cetveli vardı… Narh devlete, rüşvet Rüstem’in depolarına giderdi.

Devlet, Rüstem’in umurunda bile değildi. O sadece alacağı rüşveti düşünür, memleket işlerini ve bürokrasiyi alacağı rüşvete göre tasarımlardı. Devşirilmiş, Müslüman olmuş, Enderun mektebinde okumuş, Al-i Osman’a sadrazam olmuştu…

Şayet bölgenin birine beylerbeyi atanacaksa, Rüstem, önce o bölgenin zenginliğine bakar, ona göre bir rüşvet tarifesi uygulardı… Haliyle beylerbeyliği makamına rüşvet vererek gelen adam da bölgeyi haraca bağlar, bütün bürokratik işlemlerden rüşvet alır, devlet çürür, millet bir lokma ekmeğe muhtaç edilirdi. Rüşvetten gelen her neyse öyle lalettayin kutulara değil, duvarda açılan gizli-kamuflajlı dolaplara doldurulurdu.

Çürümüşlüğe itiraz eden bürokrat Taif’e sürgün olur, isyan eden halk dinen öteki ilan edilir, devletlü hırsızların yerine, hırsızlığa-yoksulluğa isyan edenlerin inançsızlığı gündem olurdu. Adalet isteyenlere zındık, inançsız, mülhit, Kızılbaş, Rafızi gibi sıfatlar verilerek defter edilir, sonra kadıdan fetva alınarak defterleri dürülür yani idam edilir veya boğularak ırmaklara-göllere atılır kaybedilirlerdi!

Padişahın kapı kulları her Cumalıkta padişahım çok yaşa! diyerek soygundan pay kapar, zındıklar ise haram yemez itlerimiz diyerek Anadolu sathı mealinde huruç ederlerdi…

Rüstem öldüğünde akıl almaz bir servet bıraktı. 11 milyon akçe para, 1.700 köle, 2.900 at, 1.160 deve, 1.100 altın üsküf, 500 altın eyer, 130 çift altın üzengi, 1.000 çiftlik gibi…

Rüstem, cami, kervansaray, hamam, medrese gibi hayırlı işler de yapardı. Hem Osmanlı’nın en büyük rüşvetçisi, hem en alçak hırsızı, hem de en dindar(!) devlet adamıydı…

Biri Tekirdağ’da, diğeri İstanbul’da iki muhteşem cami yaptırmıştı ki, dillere destan…

Dönemin önemli Alevi zaviyelerinden Sivas Ali Baba Zaviyesi’ne rüşvet vermiş, Alevilerin birliğini paramparça etmişti… Pir Sultan Abdal’ın musahibi olan Ali Baba’nın zaviyesine; değirmen, tuzla, araziler, çayırlar vakfetmiş, bir bakıma Pir Sultan Abdal’ın katledilmesine giden yolu döşemişti…

Rüstem bu… O gitti ama bir özelliği kaldı; hırsızlığı…

Hastalandı ama kolay ölmedi…

Ölümü tam bir ibret vesikasıydı…

Anadolu’da canı yanan insanlar, böyle hain, iblis, hırsız, aynı zamanda kıyıcı adamlarla başa çıkamayınca ; hay b.la oynayasın diyerek, beddua ederlerdi… Rüstem’e de beddua ettiler.

Tebaanın bedduası tuttu ve Rüstem b.la oynamaya başladı…

Leş gibi kokuyor, yanına yaklaşılamıyor, koku ve pislikle başa çıkılamıyordu. Bilincini kaybetmiş, akçe merakı dışında hiçbir şey hatırlamaz olmuştu…

Hastalığından ölümüne kadar b.unda akçe arayıp durdu….

Tarih Rüstem’i hırsızlığı ve bu özellikleriyle kaydetti.

 

                                                                           MURTAZA DEMİR

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BEGONVİL

ANADOLU'DA İLK MOĞOL İSTİLASI

ŞİMDİYE KADARKİ EN İYİ 20 VOLEYBOL FİLMİ