LOCKHEED TÜRKİYE'DE




THY, 1960’ların başından itibaren sürekli olarak Lockheed üretimi uçaklar aldı. Bu uçakların alımı için ABD’ye giden heyetin teknik inceleme fotoğrafları, jet motorlu uçak alımı haberiyle gazetelerde yer aldı. Hatta Yeşilköy’de firmayla ortak bir uçak bakım ünitesi bile kuruldu. Kimsenin aklına acaba diye bir soru bile gelmedi neyse ki…

Yıllar geçti, geçti ve 1975’in Ağustos ayına gelindi. ABD Senatosu Alt Komisyonu, Lockheed şirketinin başta F-104 olmak üzere her tipteki uçaklarının satışı için içlerinde Türkiye’nin de olduğu çok sayıda ülkede rüşvet dağıttığını açıkladı. Ortalık karıştı. Bu rüşvet kimlere verilmişti? Türkiye’ye verilen rüşvet parası resmi açıklamaya göre o zamanın döviz kuruna göre 13 milyon 140 bin liraydı. Dünya medyası bu rüşvetin peşine düştü. Dünya medyası içinde aynı uzayda olmadığı için Türk medyası yoktu. Uğur Mumcu ve Örsan Öymen dışında rüşvet skandalıyla pek ilgilenen de olmadı. Fikret Otyam’ın hakkını yemeyelim, o da Cumhuriyet’te 13 milyonluk rüşvetten kimler zıkkımlandı başlığıyla bir yazı yazmıştı.

Rüşvet ağının kilit ülkesi Hollanda, kilit ismi de Hollanda Kraliçesi Juliana’nın eşi Prens Bernhard’dı. Yüzyılın en karanlık tiplerinden birisi olan Bernhard gençliğinde Hitler’in zalimliğiyle ünlü faşist SS örgütünün üyesiydi. Marifetleri arasında Endonezya’daki darbe girişimine katılmak dahil her tür karanlık iş olan Bernhard’ın adı aslında en çok kurucusu olduğu Bilderberg’le anılır. Malum, Bilderberg ismiyle her yıl basına kapalı bir toplantı yapılıyor. Bu toplantılarda, siyasetçiler, dünya devi şirketlerin sahip ve yöneticileri, finans dünyasının önemli isimleri, diplomatlar ve gazeteciler bulunuyor. Not tutmanın yasak olduğu toplantılarda, dünyayı yönlendiren önemli kararlar alındığı iddia edilir. İşte bu Bilderberg’in ismi, Mayıs 1954 tarihinde ilk toplantının yapıldığı Arnhem yakınlarındaki Bernhard’a ait olan otelin isminden geliyor.

Lockheed rüşvet dağıtımı için Belçika ve İngiltere’de ise II.Dünya Savaşı’nın kahramanı isimleri seçmişti. Avrupa’daki isimlerin hepsi Bernhard’a bağlıydı. Sadece Avrupa’da satılan uçaklara ödenen para 45 milyardı. Bernhard, Kraliyet Sarayı’ndan trafiği yönetiyor, her bir uçaktan aldığı komisyonu da İsviçre bankalarına yatırıyordu. Rüşvete eski Japon Başbakanı Tanaka da karışmıştı. Ve tabii ki sağcıların sağcısı Strauss yine işin içindeydi. Lockheed’in ürettiği uçakların satıldığı her ülkede rüşvet de dağıttığı kesindi.

Lockheed’in Türkiye temsilcisi olan Mete Nezih Dural, olay patlak verince elini kolunu sallayarak Washington’a uçuverdi. Dönemin Milli Savunma Bakanı Ferit Melen’in içi rahattı çünkü Türkiye F-104 uçaklarını doğrudan Lockheed’den değil de onun lisansıyla İtalya’da üreten Aeritalia’dan parça parça almıştı, aracı da Altay firmasıydı. Yani ortada bir rüşvet olamazdı! Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde İdari Araştırma ve Soruşturma Bürosu kuruldu. Genelkurmay Askeri Mahkemesi buna çok kızdı ve bu büronun anayasaya aykırı olduğuna karar verdi. Bu kararı veren mahkemenin  yargıçlarından birisini Uğur Mumcu yakından tanıyordu. Kendisi 12 Mart döneminin Sıkıyönetim Mahkemesi’nin ünlü isimlerindendi.

Hava Kuvvetleri Komutanı Org.Emin Alpkaya, soruşturmanın selameti açısından istifa etmişti. Zaten sadece o istifa etmemişti. Emin Alpkaya’nın istifa etmesi Hava Kuvvetleri’ndeki sırayı da bozmuştu.

Genelkurmay Askeri Mahkemesi, açılan davanın dört sanığı olan Emin Alpkaya, Korgeneral İhsan Göksaran, Tuğgeneral Aptullah Tenekeci ve Albay Sinan Bilge’ye beraat kararı verdi. Sanıklar karar sonrası Adalet yerini buldu diyerek sevinçle birbirlerine sarılmıştı.

Altay’ın sahibi M.Nezih Dural, Türkiye’ye gönderilen parayı kimseye dağıtmadığını, kendisinin aldığını söylüyor ve bu zaten çok küçük bir meblağdır diye ekliyordu. Ne olur ne olmaz diye Nezih beyin defterlerine el kondu. Nezih Bey’in kardeşinin de uçak alımı işleriyle uğraştığı anlaşıldı. Şirketin Türkiye’de David Carter isimli ABD’li temsilcisi ortaya çıktı. İş gitgide büyüyünce Nezih Dural’ın Merkez Bankası’ndaki hesabı da donduruldu. Merhum Nezih Bey, 1975 yılında Vehbi Koç’tan sonra en yüksek veriyi ödeyecek kadar büyük hacimde iş yapıyordu.

Uluslararası boyutta istifalar, soruşturmalar ve tutuklamalar oluyordu. Lockheed’in Yönetim Kurulu Başkanı Daniel Hougton da istifa etmek zorunda kalanlar arasındaydı. Yani hem uçağı hem de rüşveti alan memnun, satan memnun çarkı işliyordu. İtalya’nın Ankara Büyükelçiliği’nin 1975’te deprem felaketine uğrayan Lice’de okul yapımı için verdiği 30 bin dolar da insanlık adına bir bağış olarak açıklandı.

Muhalefetteki CHP rüşvetin üzerine gitmeye çalışıyordu. AP’den kopanların kurduğu Demokrat Parti milletvekillerinin verdiği önergeyi destekleyerek bir de meclis araştırması açılmasını sağladı. Araştırma Komisyonu, bilgisine başvurmak için devrin Başbakanı Demirel’i çağırdı ama Demirel gitmedi. Komisyon sonunda bir rapor yayımladı. Raporda, ismi geçen kimselerin savunmalarında belirttiği hususların özellikle de ambargo dolayısıyla mecburen İtalya’dan aldık argümanının doğru olmadığı uzun ve kibar dille yazılmıştı. Uçakların ABD’nin onayı olmadan İtalya üzerinden gelmesinin mümkün olmadığı da söyleniyordu. Sonuç olarak da rüşvet alan kişilerin isimlerinin ortaya çıkmadığı belirtilmişti.

 

                                                                                     TAYFUN ER  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

EDİRNE KASIRGASI

TEDİRGİNLİKTEN BASARI DOLU GUNLERE

OTURARAK VOLEYBOL NEREYE KOŞUYOR